Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
"Genel merkezimizde gerçekleştirdiğimiz yeni yasama yılının bu ilk grup toplantısının ülkemiz, milletimiz, demokrasimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
İklim kanunundan öğretmenlik meslek kanununa, siber güvenlikten emeklilerimizin maaş ve bayram ikramiyelerine kadar geniş bir yelpazede milletimizin beklentilerine cevap verdik.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm dünya parlamentolarına örnek olan cesaretli tavrında öncülüğü hamdolsun biz yaptık, grubumuz yaptı, milletvekillerimiz yaptı, Cumhur İttifakı yaptı.
Şunu sizlerin ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımın çok iyi bilmesini isterim: Çoğu çocuk ve kadın, 67 bin Gazzeli kardeşimizin şehit edildiği, 170 bine yakın Gazzeli mazlumun yaralandığı bu toplu kıyımın bir an önce son bulması için gereken neyse, Türkiye olarak hiç tereddütsüz yapıyoruz. İnsani yardımlardan diplomatik temaslara, ticaretin durdurulmasından Filistin devletinin tanınmasına kadar her alanda yoğun çaba içindeyiz.
Dünya liderleriyle görüşmelerimizde Gazze'deki soykırım ve İsrail'in artan saldırganlığı hep ilk sıralarda yer alıyor. Engel olunmadığı takdirde Arz-ı Mev'ud hezeyanıyla hareket eden İsrail hükümetinin bölgemizi sürükleyebileceği felaketlere dikkat çekiyoruz.
Gayemiz, daha fazla masum ölmeden, daha fazla yıkım yaşanmadan, daha fazla kan ve gözyaşı akmadan bölgemizde kalıcı istikrarın sağlanmasıdır. Gazzeli mazlumların iki yıldır çektiği acıların bir an evvel dinmesi en büyük arzumuzdur. Amerikan Başkanı Sayın Trump'ın barış çabalarına aktif destek vererek bölgemizi sıkıştığı bu cendereden süratle çıkarmak istiyoruz. Biz bir taraftan Dışişleri Bakanımız ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımız, diğer taraftan muhataplarımızla sürekli temas halindeyiz.
Filistin direniş örgütü Hamas, Sayın Trump'ın barış planına son derece müspet cevap vermiş, böylece barış iradesini çok net ortaya koymuştur. Ancak şurası bir gerçek ki, barış tek kanatlı bir kuş değildir. Barışın tüm yükünü Hamas'a ve Filistinlilere yüklemek ne adildir, ne doğrudur, ne de gerçekçi bir yaklaşımdır.
Şu anda barışa giden yolun önündeki en büyük engel, İsrail'in saldırılarıdır. İsrail, Sayın Trump'ın açık çağrılarına rağmen olumlu atmosferi baltalayan saldırılarına devam etmektedir. Gerçekten barış isteniyorsa İsrail'in saldırıları derhal durdurulmalıdır. Kanla, katliamla, haydutlukla, canilikle varılabilecek hiçbir yer olmadığını İsrail hükümetinin anlaması gerekiyor.
İşte tam 2 yıldır soykırım suçlarında Hitler'i bile geride bıraktılar. 365 kilometrekareye hapsettikleri 2,5 milyon insana her türlü zulmü, her türlü barbarlığı reva gördüler. Gazetecileri, doktorları, insani yardım görevlilerini canice katlettiler. Açlığı bir silah olarak kullanıp masum çocukları açlıktan öldürdüler. Gazze'yi devasa bir enkaz yığınına çevirdiler.
Ama ne yaptılarsa Gazze halkının direniş iradesini kıramadılar. Gazze'nin topraklarını savunan kahraman evlatlarına diz çöktüremediler. Gazze'yi dünyanın en büyük çocuk mezarlığına çevirdikleri halde Gazze halkını teslim alamadılar. Zulüm olduğu sürece zalime direnen mazlumlar da muhakkak olacaktır.
İşgal sürdüğü müddetçe işgalcilere kıyam eden serdengeçtiler de muhakkak olacaktır. Ateşkes ve adil bir barış tüm taraflar için en makul tercihtir. Bugün Şarm El-Şeyh'te yapılan görüşmeler kritik önemdedir. İnşallah güzel bir haber almayı ümit ediyoruz. Biz bunun için çabalamaya devam edeceğiz. Bu süreçte Filistinli kardeşlerimizi de asla ve asla yalnız bırakmayacağız.
Bu vesileyle 5 Ekim Pazar günü 81 ilimizde özgürlüğe yürüyen milyonlara teşekkür ediyor, Gazze için sessiz çığlık yürüyüşü düzenleyerek mazlumlara destek olan kadın kollarımızı canıgönülden tebrik ediyorum.
Daha önce de söyledim, bugün tekrar ediyorum. 14 yıllık zulmün ardından nasıl Suriyeli kardeşlerimiz hürriyetlerine kavuştuysa, inşallah Filistinli kardeşlerimiz de muvaffak olacak, 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti mutlaka kurulacaktır. Rabbim Filistinli kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun. Rabbim şehitlerimizin ruhlarını şad, mekanlarını inşallah cennet eylesin.
Parti olarak tüm teşkilatımızla yaz aylarında da boş durmadık. Genel merkezimizde, Merkez Karar Yönetim Kurulu üyelerimizle, milletvekillerimizle, kadın ve gençlik kollarımızla yaz döneminde tam kadro sahadaydık. Türkiye yüzyılı buluşmalarıyla 49 günde ülkemizin tamamında toplumun farklı kesimleriyle bir araya geldik.
Bu toplantılarda milletimizin tenkit ve tespitlerine kulak verdik, fikirlerini not ettik, bizlere yepyeni ufuklar açan değerlendirmelerini hassasiyetle dinledik. Şunu tekrar altını çizerek ifade etmek istiyorum. Biz siyaset yolculuğunu milletin kılavuzluğunda yapan bir partiyiz. Attığı her adımda önce milletin, sonra vicdanın sesine kulak verip öyle yürüyen, öyle hareket eden bir kadroyuz.
Hep söylüyorum, bu partiyi kuran millettir. Kuruluşundan yalnızca 15 ay sonra iktidara taşıyan yine millettir. 24 yıldır partimizin arkasında dağ gibi duran yine aziz milletimizin bizatihi ta kendisidir.
Tam 24 senedir gücümüzü sadece milletten alıyoruz. Milletin bize çizdiği istikamette eğilmeden, bükülmeden dimdik yürüyoruz. İnşallah bundan sonra da milletin rehberliğinde siyaset yapacak, milletin belirlediği rotadan sapmayacağız.
Bu noktada yeni yasama yılımız çok ama çok mühimdir. Yeni dönemde bizi çok yoğun bir gündem bekliyor. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak meclisimizin dördüncü yasama yılını çok daha verimli bir çalışma dönemi haline getirmek arzusundayız. Komisyonlardan genel kurul aşamasına kadar meclisin tüm çalışma safhalarında her birinizden aktif katkı bekliyorum.
Öncelikli vazifemizin yasama olduğunu unutmadan vaktimizin ve enerjimizin kahir ekseriyetini inşallah oraya teksif edeceğiz. Ana muhalefetin boş gündemlerle, içi boş tartışmalarla bizi oyalamasına izin vermeyeceğiz. Millete ve memlekete hizmet aşkımızı örseleyecek her girişim karşısında uyanık olacağız.
Bakınız, meclis açış konuşmamda da dikkat çektim. AK Parti fıtratı itibariyle reformların partisidir. Türkiye'ye son 23 yıldaki büyük dönüşümleri, büyük reformları biz yaşattık.
İçinde bulunduğumuz yasama yılını da ekonomiden yerel yönetimlere, hak ve özgürlüklerden adalete birçok alanda kritik reformları hayata geçirdiğimiz bir dönem olarak tahayyül ediyoruz. Yerel yönetimlerde denge denetleme eksikliğinin can yakıcı sonuçlarına son dönemde yürütülen yolsuzluk operasyonlarında hepimiz şahit oluyoruz.
Milyarlarca lira belediyelere çöreklenmiş akbabalara adeta peşkeş çekilmiş ama ortada hizmetin, eserin, icraatın, yatırımın kırıntısı bile yok. Hizmet beklentisiyle yetkiyi veren halk, ancak büyüyen, semiren, banka hesapları kabaran bir avuç türeyliden başkası değildir.
Hem yerel yönetimlere güveni zedeleyen hem de hizmet kalitesini dibe çeken bu sorunların üzerine mutlaka gidilmesi gerekiyor. Son skandallarla iyice törpülenen belediyelere yönelik inancın restore edilmesi şarttır.
Aynı şekilde Türkiye ekonomisini geleceğe hazırlayacak, sanayide dönüşüm, dijital dönüşüm ve yeşil dönüşüm alanlarında iddialı hazırlıklar içindeyiz. İnşallah bunları yakında meclisimizin takdirine sunacağız. Temennimiz kamuda şeffaflığı, hesap verebilirliği ve verimliliği daha da artıracak bu reform hamlesine herkesin hüsnüniyetle destek vermesidir.
Özellikle belediyelerdeki itibar kaybının müsebbibi olan ana muhalefetin reform çabalarımızı desteklemesi bir nevi günahlarına kefaret olacaktır. Hal böyleyken beyefendi dün çıkmış, daha çöpünü bile düzenli toplayamadıkları milletten özür dileyeceğine güya okul müdürlerine çağrı yapıyor. Öyle bir pişkinlik ki başkent halkına günlerdir Kerbela'yı yaşatıyorlar, bir de utanmadan yok telefon edin, şunu yapalım, bunu yapalım diyorlar. Yahu sen önce çöpleri topla. Sen önce vatandaşa su ver. Sen önce milleti çöp dağlarından, kokudan kurtar. Sen önce rüşvet çamurunu bir temizle.
Sizin hiç insafınız, hiç vicdanınız yok mu? 25 yıllık hizmeti üzerine tek bir artı koymadan 3-5 senede çarçur ettiniz, şehirlerimizi 25-30 yıl öncesine götürdünüz, milleti her gün trafikte perişan ediyorsunuz, özür dileyeceğinize bir de yüzsüzce bize sataşıyorsunuz.
Hadi milletten utanmıyorsunuz, bari Allah'tan korkun. Hadi kendinize saygınız yok, Ankara'da elinde su bidonlarıyla bekleyen vatandaşımıza da mı saygınız yok? Çöp dağlarının arasında okuluna, işine, ofisine gitmeye çalışan insanımıza zerre kadar saygınız yok. Aynaya baktığınızda yahu sizin hiç yüzünüz kızarmıyor mu? Grup kürsüsüne mazot bidonuyla çıkmayı biliyordun. Yüreğin yetiyorsa şimdi de su bidonuyla kürsüye çıksana.
Kimden çekiniyor, kimden korkuyorsun? Bakın çok açık söylüyorum. Normalde kendine ve halkına saygısı olan bir siyasetçi bütün bunlardan sonra suç bastırmaya çalışmaz, gündem saptırmaya hiç çalışmaz. Çıkar delikanlıca beceriksizliğinin, iş bilmezliğinin hesabını millete verir.
Beyefendinin ortaya saçılan her skandala bir bahanesi var. Ama millete hesap verecek yüreği, cesareti, saygısı yok. Ne diyelim? Kukla genel başkanla ancak bu kadar oluyor. Verilen koordinatların dışına istese de çıkamıyor. Yıllarca kontrollü muhalefet edebiyatı yaptılar ama neticede kendileri kontrollü genel başkan oldular.
Türk demokrasini sivil damgalı yeni bir anayasayla taçlandırma irademiz dün olduğu gibi bugün de bakidir. Şartlar ne olursa olsun bu hedefimizden kopmadık ve kopmayız. Bunun gerisinde şahsi kaygılar değil, küresel sebepler vardır. Şurası bilinen bir gerçektir.
Hem 1961 Anayasası hem 1982 Anayasası, demokratik işleyişe bu işleyişin ayrılmaz parçası olan siyasi partilere bilhassa da milli iradeye yönelik güvensizliğin izleriyle doludur. Anayasal metinlerin özüne ve sözüne sirayet eden bu vesayetçi ruh, pek çok yerde kendi varlığını yaşatacak burçlar, kaleler, kuleler inşa etmiştir.
Yakın geçmişteki kapsamlı revizyonlara rağmen yeni ve sivil bir anayasa ihtiyacı tam olarak karşılanamadı. Darbelerden değil, milletin irfanından beslenen, demokrasi tecrübemizi fasıllara bölen askeri müdahalelerin kötü mirasını reddeden sivil bir anayasa, vatandaşlarımızın halen en büyük özlemidir. Yeni ve sivil bir anayasa hedefi tam da bu nedenle milli bir mesele olarak on yıllardır önümüzde duruyor.
Çağımızın gereklerine uygun, milletimizin talep ve beklentilerini karşılayan, 86 milyonun her bir ferdinin sahiplendiği yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç her geçen gün kendini daha fazla hissettiriyor. Dahası bu ihtiyacı hemen hemen tüm siyasi partiler açıkça ikrar ediyor. Şunu bir kez daha altını çizerek söylemek isterim. 1982 Anayasası miadını çoktan doldurmuştur. Türkiye Yüzyılı menziline, adaleti bir sağdan bir soldan asmakla tesis ettiğine inanan bir zihniyetin ürünü olan mevcut anayasayla varamayız. Siyaset kurumu olarak bu sorunu ne kadar erken çözebilirsek, ülkemize ve demokrasimize o derece büyük hizmet etmiş oluruz.
Biz 28. dönem parlamentomuzdan bu bakımdan çok umutluyuz. İnşallah önümüzdeki dönemde bu özlemi giderecek somut fırsatlar ortaya çıktığında siyasi mazeretler ve kategorik itirazlar bir kenara bırakılır. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak bu konuda yapıcı bir yaklaşım içindeyiz ve uzlaşı ruhuyla hareket etmeye hazır olduğumuzu sık sık vurguluyoruz.
Muhalefetten de benzer tavrı görmeyi arzu ediyoruz. Siyaset arenasında rekabet halinde olmamız, ülkenin ve milletin hayrına olan meselelerde ayrışacağımız anlamına gelmez. Elbette yarışacağız, elbette demokratik zeminde kıyasıya mücadele edeceğiz, elbette birbirimizi kimi zaman en sert ifadelerle eleştireceğiz. Ama bunları yaparken siyasetin tabiatında mündemiç olan müzakere, diyalog ve uzlaşı kültürünü tamamen rafa kaldırmayacağız.
Siyaseti, dost düşman kavramlarıyla tarif etmek doğru değildir. Siyasette düşman yoktur. Muharız ve muhasım yoktur. Rakip veya müttefik vardır. Her kim siyaseti dost düşman kavramları üzerinden tanımlıyorsa çok net biçimde Türkiye'ye ve Türk demokrasisine ihanet ediyor demektir. Biz siyasette böyle bir ayrımı reddediyoruz. Bu ikiliğe kendimizi mahkum ve mecbur etmeyeceğiz.
Gerginlik siyasetinin, kutuplaşma siyasetinin, kamplaşma siyasetinin içinde asla olmadık. İnşallah bundan sonra da olmayacağız. 86 milyonun her bir mensubunun hassasiyetini gözeten, kuşatıcı ve kucaklayıcı bir tasavvurla siyaset yapmaya devam edeceğiz.
Burada şunu da büyük bir memnuniyetle ifade etmek istiyorum. Yeni yasama yılının ilk gününde ortaya çıkan tablo, umutlarımızın daha da artmasına vesile olmuştur. Siyasi partilerimizin saygıdeğer genel başkanlarının meclis başkanımızın davetine icabetle bir araya gelmesi, karşılıklı saygı içinde sohbet etmesi çok kıymetlidir.
Dostane bir çay sohbetinin eleştirilecek hiçbir yanı yoktur, olamaz. Farklı siyasi çatılar altındaki aktörlerin asgari düzeyde de olsa irtibatı, saygıyı, nezaketi koruması, siyasetin zaten doğasında vardır. Tekrar söylüyorum, hiçbirimiz düşman değiliz. Millete hizmet yolunda farklı kulvarlarda koşturan rakipleriz. Demokrasi dairesi geniştir. Bunu daraltmak kimsenin haddi değildir.
Ana muhalefet partisinin daha ilk gününde meclisten firar etmesi tabii ki kendi bilecekleri bir iştir. Ana muhalefet ne yaparsa yapsın bizim açımızdan keenlemyekün hükmündedir. Biz CHP'nin ne varlığıyla bahtiyar oluruz, ne de yokluğuyla kahroluruz. Ancak milli iradeye ve gazi meclise yönelik bir saygısızlık durumunda buna da kayıtsız kalmayız.
CHP ve marjinal yoldaşları ilk gün meclis özel oturumundan kaçarak millete hürmetsizlik etmişlerdir. Bununla da yetinmeyip medya ve sosyal medyadaki tetikçilerini siyasetin üzerine salmışlardır. Bir çift kelamı, bir bardak çayı paylaştığı için siyasi parti genel başkanları linç edilmiş, taşlanmış, en rezil hakaretlere maruz bırakılmışlardır.
Şunu bir defa açık açık söylemek durumundayım. Gazeteci, akademisyen, siyasetçi, sosyal medya figürü maskeli bu linç korosu öncelikle CHP'nin eseridir, siyaseti dost düşman ikileminde gören CHP zihniyetinin eseridir. Linç korosunun karargahı da CHP Genel Merkezi'dir. Yıllarca şahsımızı ve partimizi hedef aldılar, edepsizce bize saldırdılar, yıllarca haysiyet cellatlığı yaptılar.
Şimdi aynı koro, fotoğraf karesine giren herkesi hedef alıyor, önüne geleni yıldırmaya, yıpratmaya, sindirmeye, zorbalıkla baskı altına almaya çalışıyor. Sayın Özel de 'tavşana kaç, tazıya tut' siyasetiyle kendince vaziyeti idare ediyor. Sayın Özel, yemezler. Bunu ne bize ne de millete yutturabilirsiniz.
Tekrar ifade ediyorum, fotoğrafa verilen tepkiler istisna değil, CHP'nin faşist zihniyetinin dışa vurumudur. 'Ya bendensin ya karşıdan' siyasetinin somutlaşmış halidir. Atalarımız 'can çıkar, huy çıkmaz' demiş. Bunların durumu da işte aynen böyle. Yıllar geçiyor ancak CHP'nin faşizan kodlarında hiçbir değişim olmuyor. CHP'nin değil müstakil bir siyasete, kendisinin yer almadığı bir fotoğrafa dahi tahammülünün olmadığını böylece görmüş olduk.
Rabbim bu milleti bunların eline düşürmesin diyorum. Onlar meşreplerinin gereğini yapacaklar, biz de ülkemiz ve milletimiz için en doğrusunu yapmaya devam edeceğiz. Şimdiye kadar bunlara aldırmadık, bunlara prim vermedik. Bundan sonra da aldırış etmeyeceğiz. İnşallah Cumhur İttifakı olarak kendi içimizde ortaya koyacağımız güçlü dayanışmayla ve gerektiğinde milli meselelerde sağlayacağımız geniş uzlaşmalarla meclisin yeni yasama yılını en verimli şekilde değerlendireceğiz.
Şimdiden her birinize genel kurul, komisyon ve grup çalışmalarına yapacağınız katkılar için şükranlarımı sunuyorum. Bu vesileyle bugüne kadar girdiğimiz her mücadelede desteğini yanımızda bulduğumuz Cumhur İttifakı'ndaki ortağımız Milliyetçi Hareket Partisi'ne ve Sayın Devlet Bahçeli'ye bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum. Aynı şekilde linç korosunun her türlü azgınlığına rağmen meclisimize yakışanı yapan siyasi partilerin genel başkanlarına da buradan tekrar teşekkür ediyorum.
Meclisimizin tatilde olduğu ağustos ve eylül aylarında Cumhurbaşkanı ve hükümet olarak çalışmalarımızı kesintisiz devam ettirdik. Ankara ve İstanbul'daki programlarımızın yanı sıra Bitlis, Muş, Malatya illerimizi ziyaret ettik. Ayrıca yurt dışında Çin ve Amerika seyahatimiz başta olmak üzere birçok ülkeye ziyarette bulunduk. Uluslararası zirvelerde milletimizi gururla temsil ettik.
Ülkemizin hak ve hukukunu cesaretle savunduk. Filistin'den Suriye'ye, Somali'den Sudan'a tüm mazlumların sesi olduk. Telefon diplomasisiyle bölgemizdeki çatışmalara çözüm aradık. Kabine, Merkez Yürütme Kurulu, Merkez Karar ve Yönetim Kurulu, il başkanları gibi rutin toplantılarımızı aksatmadan sürdürdük.
Aşkla koşan yorulmaz inancıyla gündüz çalışmaya, koşturmaya devam ettik. Ne şahsen ne de parti olarak bize yönelik güveni, inancı, desteği boşa çıkarmamakta kararlıyız. Şunu buradaki tüm kardeşlerimin bilmesini isterim, bizim yönümüz de yüzümüz de geleceğe dönüktür.
Hepimiz aynı ufka bakıyoruz. Bir yanlış yok değil mi? Bugün de geleceğe yarın da odaklanıyoruz. Bu partide önemli olan isimler değildir, unvanlar değildir, makamlar, rütbeler, koltuklar hiç değildir. Bu teşkilatta esas olan hizmettir, hizmet sevdasıdır, ülkemiz için eser üretme aşkıdır, azmidir, heyecanıdır.
Hep beraber meclisiyle, genel merkeziyle, kabinesiyle işte bu aşkı daima canlı tutacak, milletimize hizmette rehavete asla kapılmayacağız. Yarım asırlık terör musibetinden ülkemizi kurtarmak amacıyla yürüttüğümüz terörsüz Türkiye sürecini büyük bir sabır ve samimiyetle devam ettiriyoruz.
Mecliste kurulan komisyonumuz maşallah önemli işlere imza atıyor. Güvenlik ve istihbarat birimlerimiz görev alanları ile ilgili sorumluluklarını titizlikle yerine getiriyor. Sabotajlara karşı çok dikkatli ve temkinliyiz. Ama jeopolitik risklerin giderek yükseldiği bir dönemde elimizi çabuk tutmamız gerektiğinin de farkındayız.
Kendi insanımızla birlikte sınırlarımızın ötesindeki Kürt kardeşlerimizi de Türkiye Cumhuriyeti'nin güven veren dostluğuna kopmaz bağlarla bağlamak mecburiyetindeyiz. İnşallah bunu da başaracağız.
Tıpkı on asır önce olduğu gibi Türkler, Kürtler ve Araplar olarak ortak tarih ve ortak gelecek tasavvuruyla istikbali birlikte inşa edeceğiz. Şunu da bir an olsun aklımızdan çıkarmayacağız; acıyı, öfkeyi, nefreti referans alarak sağlıklı bir gelecek inşa edilemez. Bundan dolayı ortak istikbalimizi acılar üzerine değil, 86 milyonun müşterek umutları üzerine bina edeceğiz. "
Hibya Haber Ajansı