Cumhurbaşkanı Erdoğan: Yükseköğretim bütçemiz tam 488,5 milyar liraya ulaştı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:

"Yükseköğretim Kurulumuzun ve üniversitelerimizin kıymetli yöneticileri, değerli akademisyenler, geleceğimizin teminatı sevgili gençler, hepinizi en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Yeni akademik yılın açılış töreni münasebetiyle sizlerle bir arada olmanın bahtiyarlığını yaşıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyemize, milletin evine, bu gazi mekana hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

2025-2026 Yükseköğretim Akademik Yılı'nın hocalarımız, öğrencilerimiz ve üniversitelerimizde görevli personelimizle birlikte ülkemiz ve milletimiz için de hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Hem hocalarımızın hem öğrencilerimizin yeni akademik yılı en güzel, en verimli şekilde değerlendireceklerine yürekten inanıyor, her birine ayrı ayrı başarılar diliyorum. Yükseköğretim Kurulumuzun 2025 Üstün Başarı Ödülleri'ni tevcih edeceğimiz bilim insanlarımızı ve üniversitelerimizi ayrıca tebrik ediyorum.

Kıymetli hocalarım, bizler hepimiz köklü bir mazinin, büyük bir medeniyetin, alim, arif ve eğitim kurumlarımızla çok zengin bir müktesebatın varisleriyiz. Bilhassa 11. yüzyıldan itibaren burası, aklı vicdanla buluşturan, ilmi hilm ile taçlandıran, yeni eserlerin, yeni fikirlerin mahreç noktası olmuştur, yani çıkış noktası olmuştur.

İlmi yitik malı gören ecdadımız, çağlar boyunca medeniyet bahçemizi ilim çiçekleriyle süslemiş, dünyaya ve insanlığa yeni değerler hediye etmiştir. Genelde göz ardı edilen şu hususa da dikkat çekmek isterim. Sultan Alparslan'ın emriyle El-Harizmi tarafından Ebu Hanife'nin kabrinin yanı başına inşa ettirilen Azamiye Külliyesi Bağdat'taki ilk Selçuklu medresesidir.

Bu medrese bugünkü anlamda ilk eğitim kurumu olarak bilinen Nizamiye Medresesi'nden yaklaşık 5 ay önce 15 Mayıs 1067 tarihinde kurulmuştur. Bilim dünyasına çok önemli katkılar yapan ve zaman içinde sayıları artan eğitim kurumlarımız kısa sürede geniş bir coğrafyayı etkilemiş, kurumsal yapısıyla Avrupa ülkeleri için rol model teşkil etmiştir.

Osmanlı, işte böylesine güçlü, kadim ve müessir bir ilmi geleneği devam ettirmiştir. Bursa'da, Edirne'de, İstanbul'da daha pek çok yerde Orhan Gazi, Süleymaniye medreseleri ve daha nice eğitim merkeziyle Balkanlar başta olmak üzere gönül coğrafyamız adım adım, nakış nakış işlenmiştir.

Dünyanın farklı ülkelerindeki binlerce hoca ve öğrenci bu kurumlara tahsil amacıyla gelmiş, insanlığın ortak birikimine katkıda bulunmuştur. Bunda inanç ve kültürümüzde ilim ve alimin hep el üstünde tutulmasının, ilim erbabına daima hürmet gösterilmesinin payı büyüktür.

Ancak şunu da biliyoruz ki, bilim tarihinin yazılmasında yeterince etkili olamadığımız için bu toprakların dünya bilimine sunduğu eşsiz katkılarını dünyaya anlatmakta zorlanıyoruz. Tarih boyunca bilime yaptığımız katkıların görmezden gelinmesine fırsat vermemeli, özgüven içinde bunları özellikle gençlerimize anlatmaya sabırla devam etmeliyiz.

Kıymetli hocalarım, sevgili öğrenciler, ilhamını geçmişten alan parlak bir geleceği inşa etmek, Türkiye'nin yükseköğretimde ulaştığı seviyeyi yukarılara çıkarmak için kararlı bir şekilde çalışıyoruz. Teknik ve fiziki altyapıdan eğitim kadrosuna, müfredattan yurt ve barınma imkanlarına kadar her alanda yepyeni bir vizyonla hareket ediyoruz.

Cumhuriyet döneminde eğitimi en fazla önemseyen, eğitime en büyük yatırımları yapan hükümet, hamdolsun biz olduk. Bundan da her zaman gurur duyuyoruz.

Nereden nereye geldiğimizi görebilmek adına çok kısa bir şekilde bazı rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakınız, 2002'de yükseköğretime ayrılan bütçe yalnızca 2,5 milyar liraydı. Bugün yükseköğretim bütçemiz tam 488,5 milyar liraya ulaştı.

23 yıl önce üniversite sayımız 76'ydı. Bugün 81 ilimizin tamamında, 79'u vakıf, 129'u devlet üniversitesi olmak üzere 208 yükseköğretim kurumumuz var. Bu şu demek. Ailesinin maddi durumu ne olursa olsun, okumak isteyen tüm gençlerimiz artık yükseköğretim imkanından çoğu zaman kendi ilinde rahatlıkla faydalanabiliyor. Bir diğer önemli husus şudur.

Üniversitelerimiz dünya sıralarında veya sıralamasında her geçen yıl üst basamaklara tırmanmaktadır. 2029'a kadar en az 2 üniversitemizin ilk 100'de, en az 10 üniversitemizin de ilk 500'de yer almasını öngörüyoruz. Şurası da çok mühimdir. Sizin de bildiğiniz gibi, 10 yıllar boyunca bu ülkede bilim, bilim insanlarının sorunları, üniversitelerimizin niteliği konuşulmadı. Üniversiteler maalesef yıllarca kılık kıyafet yasaklarıyla, ikna odalarıyla, öğrenci olaylarıyla gündeme geldi. Biz işte bu çarpıklığa son verdik.

Hem katsayı adaletsizliğini hem de 28 Şubat zihniyetinin kötü mirası olan kılık kıyafet yasaklarını ortadan kaldırdık. Bugün ülkemizin dört bir yanında 7 milyonu aşkın öğrencimiz üniversite eğitimlerini özgürce sürdürebiliyor. 18-22 yaş aralığındaki gençlerimizin yüzde 13 olan net okullaşma oranını 4 kat artırarak yüzde 50 bandına çıkardık. Bu yaş grubunda kadın erkek öğrencilerimiz arasındaki yükseköğretime erişim farkını ise sıfıra indirdik.

Aynı dönemde akademik personelimizin sayısını 76 binden 186 bine yükselttik. Nereden, nereye? Barınma ve burs alanında da çok büyük bir atılım gerçekleştirdik. Toplam yurt sayımızı 875'e, yatak kapasitemizi ise 1 milyona çıkardık. Böylece ana muhalefetin ve marjinal örgütlerin her akademik yıl başında üzerinde tepindiği bir istismar alanını ellerinden aldık.

Üniversite harçları sorununu da çözüme kavuşturduk. Artık harç sorunu var mı? Yok. Ayrıca üniversite öğrencilerimiz için kredi ve burs imkanlarını genişlettik. Artık başvuran her öğrencimize kredi veya burs veriyoruz. Değerli hocalarım, elbette sadece bunlarla yetinmiyoruz.

Büyük veri, yapay zeka, nesnelerin interneti ve dijital öğrenme teknolojilerini üniversitelerimize entegre ediyoruz. Şu an 100'ün üzerinde üniversitemizde yapay zeka ve bilişim tabanlı lisans ve ön lisans programı bulunuyor. Eğitim kurumlarımızın dijital altyapısını güçlendiriyor, açık bilim ve elektronik öğrenme platformlarını yaygınlaştırıyoruz.

Üzerinde durduğumuz bir diğer konu, üniversite-sanayi iş birliğidir. 28 Şubat uygulamalarının mesleki eğitimde açtığı yaralar halen tam olarak kapanmamıştır. Sırf imam hatip okullarının önünü kesmek için devreye konulan katsayı zulmünün istihdamdaki olumsuz etkilerini bugün bile hissediyoruz. Reel sektör özellikle üretim hatlarında çalıştıracak personel bulamazken diğer tarafta gençlerimiz işsizlikten yakınıyor.

Bu tenakuzu giderecek politikaları devreye alıyoruz. Öğrencilerimizin teorik bilgilerini sanayi ortamında uyguladığı organize sanayi bölgesi, meslek yüksekokulu modelini hayata geçirdik. Bu okullarda eğitim alan öğrencilerimizin iş bulma oranı şimdiden yüzde 80 seviyelerine ulaştı.

Her şehrimizde en az bir meslek yüksekokulunun o ilin sanayi odasıyla koordineli şekilde faaliyetlerini sürdürmesi için çalışmalarımıza hız verdik. Daha pek çok alanda attığımız adımlar ve yaptığımız düzenlemelerle gençlerimizin ve üniversitelerimizin önünü açmaya devam edeceğiz.

Kıymetli misafirler, bu noktada yükseköğretimde uluslararası bir nitelik arz etmesi bakımından çalışmalarımıza ayrı bir parantez açmak istiyorum. Bugün dünya genelinde 8 milyona yakın uluslararası öğrenci var. Türkiye 350 bini aşkın misafir öğrenci sayısıyla dünyada altıncı sırada yer alıyor.

198 ülkeden gelen bu öğrencilerin yüzde 95'i kendi nam ve hesabına öğrenim görüyor. Okul ücretini, yurdunu, kirasını, gıdasını ve hasıl tüm masraflarını kendi cebinden karşılıyor. Ülkemizdeki uluslararası öğrencilerin Türk ekonomisine yaptığı yıllık katkı 3 milyar doların üzerindedir.

Küresel yükseköğretim ekonomisi ise 370 milyar doları aşıyor. Görüldüğü üzere önümüzde değerlendirme bekleyen çok ciddi bir potansiyel bulunuyor. Biz de bu potansiyeli layıkıyla değerlendirmek niyetindeyiz. Ülkemizdeki uluslararası öğrenci sayısını orta vadede 500 bine, uzun vadede ise 1 milyona çıkarmayı hedefliyoruz.

Şimdi biz böyle iddialı konuşunca hemen birileri çıkıyor, bizi eleştirmeye, gençlerimizi bize karşı kışkırtmaya başlıyor. Oysa ortada tenkit edilecek değil, takdir edilecek bir vizyon var. Küresel eğitim vizyonumuzu idrak edemeyen çevrelere şunları bugün bir kez daha hatırlatmak isterim: Misafir öğrencilere tahsis edilen kontenjanlar vatandaşlarımıza ayrılan kontenjanların tamamen dışındadır. Yani kimse kimsenin hakkını yemiyor, gençlerimizin hakkını gasp etmiyor. Akademisyeniyle, öğrencisiyle, stajyeriyle farklı kıtalardan ülkemize gelen bu kardeşlerimiz, Türk üniversitelerine önemli katkılar sağlıyor.

Şunu da özellikle ifade ediyorum. 150 binin üzerinde Türkiye mezunumuz ülkeleriyle Türkiye arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesinde kritik roller üstleniyor. Gittiğimiz her yerde Türkçe konuşan, Türkçe düşünen, memleketine ve münasebetlerimize katkı yapmak için canla başla çalışan, Türkiye için dua eden Türkiye mezunlarıyla karşılaşıyoruz.

Lümpen bir ırkçılıkla ve dar bir bakış açısıyla uluslararası öğrencilerimizi hedefe koyan odaklar ne yaparlarsa yapsınlar Türkiye'nin uluslararası eğitimde lider ülke olma yürüyüşünü durduramayacaklardır.

Tabii burada şunu da belirtmek durumundayım. Uluslararası öğrenci politikalarında amaç ve hedeflerin iyi belirlenmesi, kurumlar arası uyum ve koordinasyonun sağlanması çok önemlidir. Türk dünyasından Afrika'ya, Balkanlar'dan Latin Amerika'ya, Ortadoğu'dan Güney Asya'ya üniversitelerimize olan ilgi giderek artarken beşeri sermayeyi en etkin şekilde değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Daha nitelikli öğrencileri ülkemize çekebilmenin yollarını aramalıyız.

Yükseköğretim sistemimizin uluslararası konumunu güçlendiren bir başka mühim gelişme ise şudur: Son yıllarda üniversitelerimiz kampüslerini yurt dışına taşıyarak kültür coğrafyamızın farklı köşelerinde yeni akademik birimler kurmaya başladı. Türk Devletleri Teşkilatı'na üye ülkelerle akademik ve kültürel iş birliklerimizi geliştirecek adımlar atıyoruz. Geçtiğimiz sene Bakü'de açılan Türkiye-Azerbaycan Üniversitesi eğitim öğretime başladı.

27 Ocak'ta Taşkent'te kurulan Uluslararası Türk Devletleri Üniversitesi bir başka adımdır. Kuruluş çalışmaları devam eden Türkiye-Suriye Dostluk Üniversitesi inşallah çok yakın bir zamanda Şam'da kapılarını öğrencilere açacak.

Kazakistan, Somali, Filipinler ve Bosna-Hersek'te açılan üniversitelerimize bağlı fakültelerimizle yükseköğretim ihraç eden bir ülke konumuna geldik. Yükseköğretim Kurulumuz başta olmak üzere tüm bu çalışmalarda emeği geçen kurumlarımızı, üniversitelerimizi ve hocalarımızı milletim adına tebrik ediyorum.

Kıymetli misafirler, toplumdan uzak, milletten uzak, bulunduğu şehirden, ülkenin ve milletin gerçeklerinden uzak bir üniversite, üniversite kavramının özüne aykırıdır. Üniversite toplumun önünde olmalıdır. Topluma öncülük etmeli, toplumun güncel sorunlarına çözüm yolları geliştirmelidir. Değilse, asli misyonunu yerine getiremiyor demektir.

Yükseköğretim sistemimizin ön lisans ve lisans düzeylerini kapsayacak şekilde iş yerlerinde uygulamalı eğitim modelinin yaygınlaştırılmasını bu bakımdan önemli buluyoruz. Bu modelle staj uygulamalarını iş yeri temelli mesleki eğitime dönüştürmeyi hedefliyoruz. Diğer taraftan yeni dönemde ders planlarını sadeleştireceğiz. Öğrencilerimizin projeler geliştirebilecekleri, uygulama ve araştırma temelli öğrenme modellerini hayata geçireceğiz.

Bu dönüşümün en somut çıktılarından biri de pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi öğrencilerimize 3 yılda mezun olabilme imkanı sunacak yapısal reformların gündeme alınmasıdır.

Bu reformlarla yükseköğretim sistemimiz hem daha verimli hem de uluslararası standartlara daha uyumlu bir yapıya kavuşacaktır. Yeni düzenlemelerimiz şimdiden hayırlı, uğurlu olsun diyorum. Bu düşüncelerle 2025-2026 akademik yılının bir kez daha hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Hocalarımıza, öğrencilerimize, üniversite çalışanlarımıza canıgönülden başarılar diliyorum. Sizleri bir kez daha saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Sağ olun, var olun, Allah'a emanet olun."

Hibya Haber Ajansı

Related posts

Bakan Fidan, Paris’te Gazze Barış Planı Toplantısı’na katıldı

Kurtulmuş: Türkiye bu coğrafyada güçlü olmak zorunda

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Üniversitelerde 3 yılda mezuniyet modeli gündemde