Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bosphorus Diplomasi Forumu'nda konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şu şekilde:
"Bosphorus Diplomasi Forumu'nun Kapanış Töreni'nde, Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda sizlerle bir araya gelmekten büyük memnuniyet duyuyorum.
27 Mayıs Darbesi sonrası burada istiskale, işkenceye maruz kalan şehitlerimiz Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanımız Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ı rahmetle yad ediyorum.
Yıllarca bu ada Yaslı Ada olarak milletimizin hafızasına kazınmış, yeni kimliği ile bu tür toplantılara ev sahipliği yaptığını görmekten bahtiyarım. Muhtevası ve formatıyla öne çıkan Bosphorus Diplomasi Forumu’nu bu yıl da başarıyla tertipleyen Genç Diplomasi Derneğimizin tüm üyelerine tebriklerimi iletiyorum.
Gençlerimizin yalnızca bilgi değil, derinlik, uzmanlık, deneyim, heves gerektiren bu alandaki çalışmaları ülkemizin geleceği adına son derece önemlidir. Ülkemizin güçlü yarınları için fedakarca çalışan, ortaya fikir ve eser koyan, geleceğin Türkiye’sini inşa etmenin gayretinde olan her bir gencimiz bizim için değerlidir, umudumuzu artıran bir istikbal yıldızıdır.
Asra yöne vermekle kalmayıp kendi mührümüzü de vuracağımız Türkiye Yüzyılı’mız, gençlerimizin çabası ve çalışmalarıyla vücut bulacaktır. İlerleyen yıllarda her birinizin siyaset, akademi, bürokrasi, medya, sivil toplum ve diplomaside üstleneceğiniz vazifelerle ülkemize, milletimize, özellikle de Türk dış politikasının çok önem kazandığı bir yapıya kavuşacağına inanıyorum.
Uluslararası siyaset zemininde adeta tektonik kırılmaların yaşandığı zorlu ve tarihi bir dönemden geçiyoruz. Küresel rekabetin dozu her geçen gün artarken, belirsizlik ve istikrarsızlık anaforu dalga dalga yayılıyor. Kriz ve ihtilaflar barışçıl yollarla çözüme kavuşturulamadığı için siyasi ve ekonomik mücadele maalesef büyük insani trajedilerin yaşandığı savaş ve çatışma sahalarına taşınıyor.
Su ve iklim krizlerinden, ticaret savaşlarına, enerji güvenliğinde, gıda zincirlerinin sağlıklı işlemesine türlü meydan okumalarla karşı karşıyayız. İkinci Dünya Savaşından sonra galipler eliyle kurulan düzen, işlerliğiyle birlikte itibarını da yitirmiştir. Evrensel değerler rafa kalkmış, yönetim mekanizmaları iflas etmiş, meşruiyetini kural ve ilkelerden alan uluslararası sistem tamamıyla felce uğramıştır.
Küresel barış ve güven yerini bitmek bilmeyen savaş ve istikrarsızlık girdabına bırakmıştır. Haklı haksızın, mazlum zalimin, zayıf güçlünün karşısında yalnızlığa terk edilmemiştir. İnsan hakları ve insanlık onuru yara almış, adalet, merhamet ve vicdan gibi duygular sessize alınmıştır.
Ortada kimsenin inkar edemeyeceği çok büyük bir sistem krizi vardır. Oysa bundan 80 yıl önce kurulan mevcut küresel sistem 20. yüzyılda gerçekleşen İkinci Dünya Savaşından ders alınarak yeniden bir savaş ve soykırım yaşanmasın diye kurulmuştur. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu gibi mekanizmalar, gelinen noktada çözümün anahtarı olması gerekirken sorunun parçası haline dönüşmüştür. Atalete mahkum ve mecbur edilmişlerdir.
Küresel sistem iflas etti derken bunu hamaset olarak söylemiyoruz. Biz iflas etmiş bu sistemin tüm yükünü çeken bir bölgede yer alıyoruz. Her ne kadar Türkiye bölgesinde bir istikrar abidesi olarak yükselse de hadiselerin uzağında bir ülke değildir. Bölgemizde sıkıntı varken biz huzurlu olamayız. Kriz ve zulümlerle boğuşanlar bizim yüz yıllık komşularımızdır. Bu ülke ve bu aziz millet tarihin hiçbir döneminde bana ne dememiş, dünyanın neresinden gelirse gelsin yardım çağrılarına kulak tıkamamıştır.
Gazze, Yemen, Suriye, Sudan, Somali’nin sokaklarında yere düşen her can bizim canımızdan can koparıyor. Filistinde neler oluyor görüyorsunuz. Ellerinde tencerelerle, bir kap çorba, bir kap yemek alayım diye nasıl mücadele ediyorlar gördünüz. Açlıkla mücadele eden yavruların dramını kalbimizin derinliklerinde bizde hissediyoruz. Yürekleri yakan bu dramın karşısında sadece elimizi değil, çoğu zaman tüm gövdemizi ortaya koyuyoruz.
Bizim tek amacımız vardır; o da bölgede barışın, huzurun, istikrarın sağlanmasıdır. Türkiye olarak buna giden yolu açmanın derdindeyiz. Dış politikayı asla sıfır toplamlı bir oyun olarak görmüyor, barış, refah ve istikrarı paylaştıkça çoğaldığına yürekten inanıyorum.
Mesele istikrarsızlığı körüklemek, çatışmayı ve kavgayı büyütmek, bundan çıkar devşirme hesabı yapmak değil birlikte kazanmaya odaklanmaktır. Başkalarının trajedilerinden medet ummak fırsatçılıktır, vicdansızlıktır, kan tüccarlığı yapmaktır. Biz böyle olmadık, hiçbir zaman da olmayacağız.
Türkiye hiçbir kompleksi olmadan tarihine, medeniyetine, büyüklüğüne yakışır biçimde barış, istikrar, huzur ve adalet için çalışan her kesimle görüşebilen, herkesin güven duyduğu bir aktördür. İnsan odaklı, ön alıcı, girişimci ve çok boyutlu dış politika anlayışımızla bölgesel ve küresel meselelerin çözümüne azami katkı sunuyoruz.
Gazze’de tam 2 yıldır tüm dünyanın gözleri önünde hem dehşet hem de utanç verici bir soykırım yaşanıyor. Netanyahu ve katliam kadrosu en modern silahlarla Filistinli sivilleri hedef alıyor, masumların üzerine bomba yağdırıyor. Gazze’de çocuklar, yaşlılar hatta kuvözdeki bebekler bu katliam çetesi tarafından acımasızca katlediliyor.
Gazze’de açlık bir kitle imha silahı olarak pervasızca kullanılıyor. Can kurtarmaya çalışan sağlık görevlileri, soykırımı kayda almaya çalışan basın emekçileri dünyanın gözleri önünde öldürülüyor. Dün BMGK’da Netanyahu, tehditlerini dinleyecek kimse bulamadı ve salondaki o boş koltuklara seslenmek durumunda kaldı. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste."
Hibya Haber Ajansı